18 Mart 2011 Cuma

GOOGLE AMCA

80' lerde çocuk olmak vardır ya. 80' lerde ansiklopedi olmak da var artık. Nasıl ki çocukluğumuz da oynadığımız  körebe, yerden yüksek, yakalambaç, saklambaç, evcilik ve nice oyunlar anılarımızın en neşeli, masum, samimi, mızıkçı yanını ortaya koyuyorsa, vazgeçilmezleri arasında yerini almışsa. Bilim, bilgi insanlarının anılarında,  ansiklopediler de  aynı vazgeçilmezliği muhafaza etmektedir.

80' lerin sonunu yakalayan bir çocuk olarak, ansiklopedilerin de benim için ayrı bir yeri vardır. Hey gidi günler hey! Bir kere ansiklopedi gizli bir dosttur. Çünkü, ansiklopedi demek, kütüphaneye gitmek demektir. Kütüphaneye giderken de sinemaya gitmek, yanında ılık su olmadan dondurma yemek, ankesörlü telefondan aileni arayıp, ansiklopediler o kadar çok ki ancak araştırma konumu buldum gecikebilirim, deyip heyecandan kıkır kıkır gülmek demektir. Ee demiştik ya, 80' lerde çocuk olmak bir başka, diye. Yakalambaç konusunda 'level' atlayan bir kuşağız ne de olsa.

Artık Google Amca var. Kucağımızda laptop, kalbimizde ansiklopedik anılar yolumuza devam ediyoruz. Google, kullandığımız en iyi arama motorlarından bir tanesidir. Google' a hitap ederken, en iyi arama motorum benim, demek yerine; "Google Amca" demeyi tercih ettiğimi fark ettim. Kuşak çatışmasına marjinal bir örnek olabilirim, sanırım.

Gelelim Google Amca' nın faydalarına. Bir kere ne sorsak cevap veriyor. Çizgi filmlerdeki bilge baykuşlara taş çıkartacak cinsten. Bir de sözüm ona pek kibar. Yanlış bir şey dediğimizde, "bunu mu demek istediniz?" diye centilmenlik yapıyor. 80' ler yanım, " bu mu kibar, düpedüz ukalalık yapıyor" diyor olsa da. "Evet Google Amca, sen çok yaşa, onu demek istedim" diye atlıyorum.

Ansiklopedilerin papucunu dama atan Google' a, 80' lerden bir nanik yollarken, bilgileriyle her zaman yanımda olan Google Amca' ya da saygılarımı sunuyorum.

9 Şubat 2011 Çarşamba

YABADABADU 2011!

2011( Taş Devri' ni yaşayan kabile bulundu.)
.
.
.
2000( Milenyum kutlamaları başladı.)
.
.
.
1789( Fransız İhtilali, Yakınçağ başladı.)
.
.
.
1453( İstanbul' un Fethi, Yeniçağ başladı.)
.
.
.
375( Kavimler Göçü, Ortaçağ başladı.)
.
.
.
veee Yazının İcadı çağ açıyor.
.
.
.
M.Ö. 600.000-10.000 TAŞ DEVRİ...

İşte 2011 yılında alınan bir haberle gelinen nokta! Bir haberle gözlerimin önünden geçen film şeridi buydu. Aralardaki  noktalarda da imparatorluklar kuruldu, yükseldi, durakladı ve yıkıldı. Hükümetler kuruldu. İnkılaplar yapıldı. Marx düşündü, Picasso çizdi, Edison bir ışık yaktı. Mevlana yazdı, Karacaoğlan söyledi, Nasrettin Hoca güldürürken düşündürdü. Lidyalılar parayı buldu. Bush, "hepsi benim olmalı" dedi. Gazete, radyo, televizyon, internet bulundu ve gelişti. Olimpiyatlar düzenlendi. Amerika Kıtası keşfedildi, fakat dünya insanoğluna dar gelmeye başladı. Facebook girdi hayatımıza, " ne düşünüyorsun?" diye sordu. Descartes gibi Facebook da düşünceye önem verdi.

Şimdi, 2011 yılı diye adlandırdığımız bir zamana ait insanlarız. Bildiğimiz, bilmek istediğimiz ne çok şey var. Zamanla değişen kavramlara ve değerlere sahibiz. Popüler kültür içinde bir yaşamımız ve bu yaşamın içinde sorularımız, sorunlarımız var. Saçımın modeli nasıl olmalı? Bu yılın moda rengi ne? Hangi semtte oturursam saygın olurum? Nereye tatile gitsem daha havalı olur? Yoga yapsam mutlu olur muyum? Okul bitince babama hangi spor arabayı aldırsam? Alo! Twitter da yazdım okumadın mı yoksa? Günümüzün cevap aradığı sorular bunlar.

Ve bir gün televizyon da bir haber: " Amazon ormanlarında taş devrinde gibi yaşayan bir kabile keşfedildi." Bu cümleyi duyduktan sonra gözümün önünden geçen film şeridini paylaştım. Daha sonra kocaman bir boşluk. Onlarda 2011 yılını yaşayan insanlar. Evet, onlarda bizler gibi bu zamana ait insanlar. Sonra düşünceler kovaladı cevapları beynimde. Vay be! 2011 yılında taş devrini yaşayan insanlar var. Acaba biz taş devrini yaşarken bizi de böyle haber yapan insanlar var mıydı diye düşündüm. Neden olmasın? Ya da bizden ileride yaşayan insan soyları neden olmasın? Belki de bizler de onların geçmiş tarihi olan Yakınçağı yaşıyoruzdur. Kim bilir? Sonra düşündüm; kimler geldi geçti, neler yaşandı ve bitti. Meğer, hiç birinden haberi olmadan yaşayan insanlar varmış. Ne kadar şanssızlar! Sonra tekrar düşündüm; asıl o kadar şey yaşadıktan sonra içi boş sorularla yaşamaya çalışan bizler şanssızsak? ,
 Sonra aklımda cevaplaması kolay bir soru belirdi: Karnımda acıktı, yemekte ne var acaba?